Zamanın Kendisi Olmak

Akıl özgürleştiğinde insan var olur. Kadın, erkek mesele olmaktan çıkar. Binlerce yıldır bildik zannıyla dönüşen genetik zincirler kırılır. Bir müziğin kendinden emin adımlarla ilerleyişi kalır. Çerçeve çizen değil. Özüne giden. İnsan şeklinin derinliklerindeki uzayda yankılanır müzik. Bütün parçacıklara hatırlatır kayboluşunu, unutuşunu.

Kimsenin cesaret edemeyeceği derinlikte ve ulaşamayacağı genişlikte uzansa da uzay insana… Sanat, insanın içindekini uzaya yansıtacak iğne deliğini bulmakta. Bilimse, aydınlığın kararını ölçmekte kararlıdır. Sır, zamandır uzayda insana. Maddesel anlamın akılla delindiği bir hayal gücü yaratır.

Yargının başladığı yerdir, zaman. Sınırların konduğu. Bütün ihtimallerimizle karşılaştığımız. Tanıştığımızda unuttuğumuz. Bilincimizin örüldüğü görünmez bir iplik gibi. Benden biz katmanına açılarak insanı keşfetmek içindir.

Milyarlarca kelimeyi içine biriktirip yeterince ağırlaştığında zaman durur mu bilmem ama insan bir yerde durmalı. Bakmalı geldiği noktada kesiştiklerine. Sürekli tekrar ettiği cümleleri dinlemeli. Kendine yöneltilen ileri, geri tüm adımları ölçmeli, biçmeli. Kaynağını yoklamalı sonuçların, korkmadan. Bütün delilleri tekrar tekrar karartarak. Yenileriyle yeniden doğrulamak için tarafsız düşünerek, duygularla harmanlayarak hareket etmeli. Ta ki; beden akıl olana dek.

Sonrası, zamanın durması. Uzayı ayıran tenin, varlığıyla buluşması. Sonsuzlukta karışması tüm kimlikleriyle. Diğer ihtimalleriyle tamamlanması. Bütüne ulaşmak. Resimdeki insanın merkezine varmak. Cinsiyetiyle kodlanmamış, sonsuz ihtimalle nefes bulmuş insanın gözlerinde bulunmak, sonrası.

Kadının da erkeğin de insan olduğunu hatırladığı yerden başlamalı, zaman. Bu sefer irrasyonel sayılar rasyonel sayılarla yer değiştirmeli. Ya da yeni sayılar keşfetmeli. Özü teni olduğunda bakmalı bir de kadın erkeğe, erkek kadına.

Zaman belki de bu dönüşümü dayatıyordur insana, bu kimliklerle. Belki de kadın ve erkek kimliği, insanın dışındaki şiddet ve korku atmosferinin kafasına doldurduğu kavramlarla içindeki gerçeğe dair bilginin çatışması ve iki tarafın birbirine yenilmesiyle mutlak gerçeğe ulaşmak için en güzel fırsattır insana.

İnsan, etrafını saran gerçek ne olursa olsun kendi gerçeğini bulmalı. Kendine yüklenen bütün kimliklerinden arındırmalı aklını. Bağımsızlığına önce kendi içinde kavuşmalı. Kendi olmayı öğretmeli kendine. Sonra varlığını ilan etmeli. Kendini ifade edecek yolları karşı tarafın yollarıyla buluşturmanın yollarını zorlayarak.

Evrensel dile ulaşmak sorumluluğunda kalmalı, insan. Bunu elde etmek, hakimiyet değil uzlaşma gerektirir, bilmeli. Başlangıç, ilk kimliklerden, yani; kadın ve erkekten olmalı. Bunun için kadın da erkek de birbiriyle insan ekseninde karşılaşmalı. Keşfetmek istediği uzay gibi bakmalı birbirinin gözlerine. Başkalıklarıyla, aynılıklarıyla bambaşka sistemlere sahip olsalar da birer nesneye dokunmadıklarının farkında olarak. Birbirleriyle ilgili kodlarından kurtulup gerçek iletişime geçmeli. Bütün duvarları, sınırları kaldırıp zamanı durma noktasına getirene dek gerçeği aramalı. İnsan aklını aşana kadar. İnsanın sorumluluğu bu ilişkiye bırakılmışken vazgeçmemeli.

Zaman durduğunda adı ne olur bilinmez. Ama o vakit kesik kesik anlara sıkıştırılmış en değerli şeyler, biz olur. Biz de zamanın kendisi.. Gün, ay ve yıldan sıyrılarak sarılırız varlığımıza o vakit. Tüm ayrıştırmaların ötesinde bir bütünü oluşturarak. Birini bir diğerinin üstüne koymadan. Kutlamak ya da anmak gerekmeden.

Fotoğraf : Alex Andrews

 

Hakkında TanaS

Ayrıca Kontrol Et

Boşluktan mı?

Değişlerin. Aklının aklıma. Yakarışın. Sevmekten geçen bakışların. Varlığınla yokluğun arasına. Teslim edişin kendin. Tam da …

Bir yanıt yazın

Translate »