Monty Phyton grubunun “Hayatın Anlamı” filmi değil konum. Orijinal adı “The Meaning of Life” olan bu filmi kesin olarak izlemenizi öneririm. Bu yazıyı iç karartıcı bir hayatın anlamı sorusu olarak okuyabilirsiniz.
Eğer hayata ben değil de biz diye bakabilirseniz, biz kavramının içerdiği çeşitlilik ve çeşitliliğe paralel sorunların büyüklüğü konusunda ne dersiniz bilmiyorum? Örneğin 40 yıldır 5. Omurdan kırıkla omurilik felçlisi olarak yaşayan! bir insan ve varsa ailesi için hayatın anlamı ne olabilir? Bir down sendromlu veya otistik veya SMA hastası çocuğumuz ve ailesi için hayatın anlamı nedir? Ya çocuk gelinler için? Ya hiç bir engeli! olmamasına karşın sadece yoksulluk nedeni ile çalışmak! zorunda kalan çocuklarımız için hayatın anlamı nedir? Bu insanlara hayat bir sınav, sen bunun mükafatını gelecekte alacaksın diyebilir misiniz? Ya da Allah bunu sen taşıyabildiğin için veriyor ve sen cennete gideceksin diye anlatabilir misiniz? Peki ya yaşlandığı zaman geleceğinin ne olacağını bilemeyen emeklilerimiz için hayatın anlamı nedir? Onlar için de acaba bir sınav mı bu hayat? Ne dersiniz, bu sefer de “neden bu sınavı hep biz veriyoruz ve sınav hiç bitmeyecek mi?” cevabı alma olasılığınız yok mudur? Ya da sınavı hep maddi manevi dezavantajlı kesimler mi verecek sorusu ile karşılaşmaz mısınız? Ve içimizden eser sayıdaki hayatın anlamını sorgulayan, hepimiz için adalet, eşitlik, özgür düşünce diye kendini paralayan insanlara “dünyayı sen mi kurtaracaksın, kafanı bunlara mı takıyorsun?” demiyor muyuz? Peki ama çok büyük dezavantajlı kitleler ile onların gözü ile hayata bakmaya çalışan eser sayıdaki insan için bu kadar yük fazla değil mi? Onların hayatlarında bıraktım devrim niteliğindeki değişimleri (tabi ki olumlu yönde değişimlerden bahsediyorum) bir virgüle ihtiyaç yok mu?
Sayın Okurlar, hayatın başlangıcına nereden bakarsanız bakın o başlangıç sonrası bir nedensellik ilkesi ile yürüyor. Bazen ve hatta çoğu zaman nedenlerin nedenlerini en azından şu anda bilmiyoruz. Neden omurilik felci ile bazı insanlar sınava! girmek zorunda, neden down sendromu var? Bazen bu soruların cevaplarını aramak insanı çıldırtabilir, hatta çoğunlukla bu sorulardan kaçarız, belki de kaçmalı, sorulara değil yapabileceklerimize odaklanmalıyız. Nedenleri şu anda keşfedememişsek bile sonuçların etkisini elbirliği ile azaltamaz mıyız veya sonucun hiç ortaya çıkmamasını sağlayamaz mıyız? Örneğin ön tanı yöntemleri ile down sendromu gebeliğin başında saptanabiliyor? SMA testi yapılabiliyor. Bunları ücretsiz ve zorunlu hale getiremez miyiz? Omurilik felcine yol açan siniri henüz birleştiremiyorsak bile ve özellikle ülkemizde bunca işsiz varken sayıları belli insanımıza insanca! bir yaşam desteği veremez miyiz? Hayatın acıları maddi, fiziksel dezavantajlı insanlarımız, hayatı sorgulamak ise sadece belli bir beyinsel zenginliğe sahip olanlara mı düşüyor? Bizim için, hepimiz için ortak bir değerimiz yok mu? Sadece bizim çocuklar! mı var? Ve o bizim çocuklara ve o ekibe verdiklerimiz, karşılığında aldıklarımız ile sadece en mahrem gereksinmesini bile bir başkası aracılığı ve çok yoğun bir ilaç desteği ile giderebilecek insanlara verdiğimiz ne? Sadece vicdanımızı rahatlatmak! için arada bir toplu tekerlekli sandalye mi dağıtmak yapabileceğimiz? Biliyor musunuz herkese aynı sandalye verilemez. Kaş yaparken göz çıkartırsınız.
Kimler bizim çocuklarımız!, kimler hayatta sınava girenler? Kimler sınava! girenlerle aynı pencereden hayata bakanlar? Size tüm samimiyetimle söyleyeyim sınava girenlerle hayata aynı pencereden bakanlar, yani hayatı, hayatın anlamını sorgulayanlar önünde saygıyla eğilmemiz gerekiyor.
Hayatı ve hayatın anlamını sorgulayabilenlerle yaşamı paylaşabilmeyi diliyorum. Bunu başta kendim için de söylüyorum.
Tek bir gün, yeter ama benim de bir hayatım var derler ise ki -yerden göğe kadar hakları- bilin ki asıl o zaman hayat anlamsızlaşmıştır. Biz olmayı öğrenmek zorundayız.
Fotoğraf : Pavel Danilyuk