Dut

Bugün İsa’nın doğum günü. Bundan 142 yıl önce yerin 700 metre altında yeryüzündekinden daha hızlı yaşlanan ve daha hızlı ölen insanlar için ama. Bu insanlar, kendileri için varını yoğunu ortaya koyan bir adama “Marcasse kömür madeninin İsa’sı” dediler. Onların alıştığı şartları kendi çaresizliği yapıp yardım eden. Her gece hıçkırıklar içinde kalarak. Kendileri gibi yaşamayı tercih eden bir adama. Bu tercihlerinden dolayı dini otoritenin, itibarını sarstığına hüküm verip 6 ay içinde işten attığı bir adama.

Marcasse kömür madeninin İsa’sı Van Gogh. Herkesin kabul ettiği gerçeklikten kovuldu o gün. Ama başka bir gerçeklikte dirildi. O tutkulu adalet arayışını resimlerine bırakmak zorunda kalarak. Madenciler ancak onun resimlerinde hak ettiğini bulabilirdi artık. Çünkü sadece onun gözlerinde bu insanlar, asil ve yetenekliydiler.

Yerin altına inip “arı kovanı”na benzettiği hücrelerinde çalışır gördüğü bu insanlara ait resim için iyi bir ressam dilemişti. O ressamı yarattı kendinden. Her dokunuşunda dirilten resimler yaptı, Van Gogh. Gerçek onun fırçasında nefes alıp veriyordu. Çizdikçe daha çok yaklaşıyordu gerçeğe. Öylesine kararlıydı ki, yarattığı resimler gerçeği bulacak ve tüm dünya görecekti. Ve işte adalet!

O aslında bunu başardı. Gözlerinin ve kalbinin güzelliğini öyle bir akla dönüştürdü ki gerçeğin gölgesini yakaladı resimlerinde. Tüm insanlar için. Ama sadece tek bir tablosu satın alındı ölümüne dek.

Kendisini hep başarısız hissettirdi insanlar ona. İçindeki coşku, kabul gören gerçeklikte karşılığını bulamadı. Mevsimsiz ve yanlış budanan bir ağaç gibi yükseldi göğe. Algı sorunları yaşamaya başladı. Sonunda kulağının tekini kesip genelevdeki bir kadına verdi. Kim bilir hangi adaleti yerine getirip dünyayı değiştirecekken aynada yüzleştiği resmi yaparken buldu kendini.

Sonra da kaldığı akıl hastanesinin bahçesinde. Resim çizmeye devam etti. Maddeye sonsuzluğu ilave ediyordu. Başka frekanslarda titreşiyordu madde ellerinde. Değişiyordu. Zamanı veriyordu. Alıp başına gidecek gibiydi resimleri.

Bahçenin engebeleri gökyüzüne uzanan kayalık arazisinde büyümüş bir dut ağacıyla tanıştırdı sonsuzluğu. Her yöne açılmış dallarını da kendi renkleriyle. Tadına baktığı boyalarının içine zamanı fısıldamış gibiydi. Hangimiz katettik 131 yılı bilemeden. Dut ağacının aklında buluştuk kendisiyle.

Meyvesinin, yer çekimi kadar olgunlaşmasına izin veren. Tadına farklı zamanları sığdıran. Zamanın içinde “oldukça” dökülen meyvelerinin aksine yapraklarını tek seferde döken bir ağaç, dut ağacı. Adalet dağıtmayı aklından çıkarmayan. Onu çevreleyen ve her halukarda karşılayacak olan eşitliğin farkında. Bu eşitikleri, olgunlaşmak için ihtiyaç duyduğu zamanı hesaplamakta kullanır. Sonuçlar onu adalete inandırır. İnanmaksa, gerekirse sonsuza kadar beklemeye.

Doğadaki dengenin temelinde eşitlik ilkesi vardır nihayetinde. Beraberinde adalet gelir. Yer çekimi dünyada var olan her şeye eşit uygulandığı için keşfedilebilmiş bir yasadır. Suyun kaldırma kuvveti gibi. Buradan yola çıkarak insanlar kendi düzenlerini kurmak için kurallar ve yasalar bulmuştur.

Dışındaki doğanın aksine insan, içindeki doğanın mevcut yasalarını keşfetmeyip yerine göstermelik yasalar uydurmayı tercih etmiştir. Bu yasalarınsa eşitlikle ilgisi yoktur. Zamana ve mekana göre sürekli değişmektedir. Çünkü bu yasaların çıkış noktası insanın keşfi değil insanın köleliğidir. Keşifler evrenseldir kölelik ise güncellenmek ister.

Kölelik sisteminin dayandığı temel ise iki uçlu insan, iki uçlu sistemdir. Suçlu-suçsuz. İyi-kötü. Doğru-yanlış. Güzel-çirkin. Zengin-fakir. Soylu-soysuz. Akıllı-aptal. Zeki-geri zekalı. Tüm bu zıtlıklar köle yaratmak içindir. Bir de başarılı-başarısız vardır. Bir kısım köle olursa bir kısım yönetebilir. Fakir varsa zengin, zengindir. Kelimeler de insana sınırlarını bildirmek içindir. Bir taraf seçip oyun oynanmasını bekler sistem. İki taraf da birbirinin yenilgisinde varlık bulur. Ortada kalmak saçmadır. Vakit kaybıdır. Sonunda uygulanabilirliği olmayan yasalar üzerinden oyunu taraf seçerek oynayanlar başarılıdır.

Bir de bu iki uçlu yazılımı oyun olarak değil adaletsizlik olarak görenler vardır. Bu kesim işte uçlar arasında seçim yapmak istemez. Kendi olmak ister. Kalıplara girmek istemez. Sistem alıp onu kendi elleriyle kalıplarken kendi seçimini yapmakta ısrarcı bu insan, iki ucu birden dibine kadar yaşamaya başlar. Sistem bu yarattığı insanın durumuna kendi ismini koyar. İki uçlu yani bipolar bozukluk.

Bilim insanları, ölümünden bugüne kadar gıyabında sürekli teşhis koymaya çalıştıkları dünyaca ünlü ressam Van Gogh’a da, coşkusunu ve önce dine sonra sanata aşırı düşkünlüğünü de göz önünde bulundurarak, bipolar bozukluğu yakıştırdılar. Doğum gününün de “Bipolar Farkındalık Günü” olarak tanıtımını yaptılar 2014 yılında. Acaba biraz daha geri Miladın başlangıcına gidince çarmıha gerilmek pahasına koşulsuzca seven ve koşulsuz sevin diyen İsa’nın coşkusuna ve dine aşırı ilgisine ne diyecekler. Yoksa bu teşhis de mi evrensel normlara dayanmıyor? Duruma göre değişecek?

Akıllı insan, kendini aramaktan başka derdi olmayan insanlarla uğraşmayı bırakıp, onların adalet arayışlarının önünde eğilse ve onlardan öğrenmeye başlasa aslında ne iyi olur.

Sonra da sonuçlar üzerinden insanları yargılamak ve onlara teşhis koymak yerine sebeplere odaklanmayı akıl etse ya da buna cesaret etse. Suç ve ceza kalır mı? Hastalık diye bir şey ya da?

Van Gogh zamanı keşfedip kendini yüzlerce yıl sonrasına taşıyabilen bir dahidir. Resmettiği dut ağacıyla bana adaleti çizen. Kendisini anlamanın çok gerisinde bir toplumda yaşamak yerine, o toplumun gözündeki akılla ölebilmek için kendini öldürmeyi aklından geçirebilen. Koşulsuz seven bir insandır.

İnsanların zamanın ötesine geçen tutkularına sahip çıkabilen toplumlar yaratabilmek dileğiyle…

Bir de yarattıkları eserlere rağmen hayatları boyunca başarısızlığa ve sefalete terkedilen insanlar üzerinden kazanç sağlamaktan çekinmeyen çok akıllı insanın bipolar parodoksundan kurtulma şansının olması dileğiyle…

TanaS

 

Hakkında TanaS

Ayrıca Kontrol Et

Boşluktan mı?

Değişlerin. Aklının aklıma. Yakarışın. Sevmekten geçen bakışların. Varlığınla yokluğun arasına. Teslim edişin kendin. Tam da …

Bir yanıt yazın

Translate »